Türkiye ve Ukrayna arasındaki vize ile pasaport muafiyetinin başlamasıyla aklınıza gelebilecek muhtemel nedenlerden yükselen şanını iyice arşa çıkartan Lviv; Avrupa’da seyahat edilebilecek en ekonomik rotalardan biri olarak şu günlerde gönlümüzün efendisi. Ülkenin başkenti Kiev’den sonraki en büyük şehri olan Lviv, aynı zamanda Ukrayna için de bir kültür merkezi.

UNESCO tarafından korunan tarihi Rynok Meydanı’nı çevreleyen pastel renkli mimari dokusu, yüz güldüren bol yeşili, pek de görmeye alışık olmadığımız koca parkları ve seyahati kültür gezisinden gurme turuna çevirecek özellikteki bütçe dostu mekanları ile kalbimizi fetheden Lviv, bugüne kadar gezdiğimiz en hesaplı Avrupa şehri olarak hafızalarımızdaki yerini belli ki uzun süre koruyacak.

Türkiye’de genellikle hanım kızları ve eğlenceli gece hayatı ile ön planda olan Lviv’e evlilik yıldönümümüzü bahane ederek aldığımız biletler çevremizde ufak çapta bir şok yaşatsa da aslında bu minik şehirde bizi nelerin beklediğini az çok biliyorduk. Bu yüzden, bizi Doğu Avrupa ile tanıştıracak bu yepyeni ülkenin bizi çok heyecanlandırdığını söyleyebilirim.

LVİV HAKKINDA BİLGİLER

Bazı arkadaşlar tarafından ‘çok da şey edilmese’ de Lviv, coğrafi konumu nedeniyle tarihte birçok imparatorluğun ve ülkenin hakimiyetine girmiş, bu sebeple de başta Avusturya-Macaristan Krallığı, Polonya, Almanya ve Sovyetler Birliği olmak üzere çok sayıda ülkenin geçmişinde yer edinen bir şehir olmuş. Tabii ki bir şehrin başka devletler tarafından devamlı olarak mercek altında olması, yönetiminin oradan oraya geçmesi yerlisi için hiç kolay değil.

Zor günler geride kalmış gibi görünse de Rusya ile Avrupa Birliği temalı çekişmelerin halen devam etmesi, akabinde Ukrayna’nın Avrupa Birliği entegrasyon sürecini tamamlayamaması ve ülke içinde bu gibi sebepler nedeniyle dönem dönem kriz ortamlarının oluşması da şehrin gelişimini pek tabii etkilemeye devam ediyor.

Bu yüzden Lviv’e gittiğinizde hissedeceğiniz ilk şey; -klasik bir küçük Avrupa şehrinden çok- Lviv’in günümüzden biraz geride, bir zaman kapsülünde bekletiliyormuş gibi duran dokusu. Bu açıdan Saraybosna ile biraz benzerlik taşısa da İlber Ortaylı’nın Seyahatname kitabında bahsettiği üzere, Lviv’in Avrupa kültürünün bir parçası olduğu da kesin.

UKRAYNA’YA VİZESİZ SEYAHAT

Bildiğiniz gibi Türkiye’den dertsiz, tasasız, masrafsız, sadece nüfus cüzdanı ile Ukrayna’ya seyahat devri 1 Haziran 2017’de başladı. Okuyunca hayal gibi geliyor; ne de olsa yıllardır Schengen bölgesine seyahat edeceğiz diye binbir çile çekmeye Türkler olarak bir hayli alıştık. Neyseki halen bizi uğraştırmayan, paranızın değerli olduğu, kendinizi kraliyet ailesi mensubu gibi hissedeceğiniz ülkeler var. Onlardan biri de Ukrayna.

Eğer yeni çipli kimliklerden aldıysanız, işiniz de çok kolay. Biletinizi alıyorsunuz, uçuş günü havalimanına gidip önce Kıbrıs ve Ukrayna gibi vizesiz gidilen ülkeler için ayrılan sorgu gişesine uğrayıp biletinizi onaylatıyorsunuz. Örneğin; Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki yeri GS Store’un karşısı. Tabii, vizesiz ve pasaportsuz seyahatin de bazı süreçleri var. Uçuşunuzun ardından ülkenin girişinde kimliğinizi memura teslim ettiğinizde, öncelikle sizi onaylamasını bekliyorsunuz.

Yeni kimlik almadıysanız, eski sistemdeki gibi pasaportlarınızla da giriş yapabilirsiniz ki biz öyle yaptık. Hem çift oluşumuzdan, hem de şu an geçerli Schengen vizemizden dolayı girişte sorgudan da geçmedik.

Gezi rehberine geçmeden önce pasaporta ve vizeye gerek kalmadan Nüfus Kağıdı ile Ukrayna: Pasaportsuz, Vizesiz, Kimlikle Seyahatini nasıl yapabileceğinizi anlattığım yazımı da buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

LVİV GEZİ REHBERİ – GEZİLECEK YERLER

Lviv; Avrupa’da görüp görebileceğiniz en küçük ama gezmesi en keyifli şehirlerden biri. Rynok Meydanı çevresinde yer alan pastel renkli sokaklar, lezzetli mekanlar, karşınıza çıkan estetik mimariler, mis kokulu kahveciler ve her şeyin ultra ekonomik gerçekleşmesi Lviv gezinizi mükemmele yaklaştıracak nedenler olarak sıralanıyor. Buraya kadar Ukrayna’yı ve şehri genel hatlarıyla konuştuğumuza göre, artık esas konumuz olan Lviv’de Gezilecek Yerlere geçebiliriz.

1. Rynok Meydanı:

Avrupa’da görmeye gayet alışkın olduğumuz, şehrin büyük kilisesi ya da belediye binası çevresinde şekillenen o meydanın Lviv’deki adı Rynok. Suluboya ile boyanmış gibi duran pastel evler, Old Town mimarisinin hakkını veren kurabiye gibi tatlı mimariler, Lviv’in ana görülecek noktaları, turistik mekanları, bol yeşilli parkları, mini meydanları, lezzetli kafe ve restoranları hep Rynok Meydanı’nın çevresinde sıralanıyor. Zaten Lviv’i gezilmesi en kolay şehirlerden biri yapan da bu özelliği, pıtı pıtı geziliyor ve şıp diye bitiyor.

Lviv’in Türkler için en güzel yanı bana göre para harcamanın kolaylığından geliyor. Dövizi bozdurmanızla birlikte öyle zengin bir insan haline geliyorsunuz ki daha ilk anda hissettiğiniz aşırı ama aşırı ucuz bir şehirde geziyor olduğunuz. Yalan yok, bizde de aynısı oldu. Bugüne kadar rahat para harcayarak gezmeye ne kadar özenmişsek, hepsinin acısını Lviv’de çıkardık.

Normalde ‘kazıklanmamak’ adı altında meydan mekanlarını tercih etmesek de burada adı lüks olarak ünlenmiş, menüsü ‘mutlakalar’ listesinde önerilen çoğu restoran ve kafe Rynok Meydanı’nda ya da ona çıkan sokaklarda dizildiği için biz bu seferlik çemberimizin dışına çıkmayı uygun gördük. Siz de Rynok çevresini gezerken bizim yolu takip edebilir ve gözünüze hoş görünen tüm mekanlara, para kaygınız olmadan dilediğiniz gibi oturabilirsiniz. Burada turistik tuzaklar konusu pek işlemiyor, hadi yine iyiyiz.

Yeri gelmişken, Lviv yeme içme notları ve Lviv’in en iyi kafe ve restoranları yazısı için buraya tıklayabilirsiniz.

2. Lviv Belediye Sarayı:

Meydanın tam ortasındaki Belediye Sarayı; Almanya, Belçika ve İtalya gibi ülkelerde görmeye alışık olduğumuz bir manzaranın Lviv versiyonunu oluşturuyor. Bu rotada en çok ilgileneceğiniz şey, belediye sarayının çan kulesine çıkarak şehri tepeden izlemek. Aslında tırmanmak da denebilir, sonuçta 400’ün üzerinde bir basamaktan bahsediyoruz.

Çan Kulesi’ne çıkmak kişi başı 20 Grivna. Diğer Avrupa şehirlerindeki kulelerle kıyaslandığında dörtte üçü biraz daha geniş ve rahat çıkılan merdivenlere sahip; ancak son düzlükte bir hayli daralıyor. Bu an itibariyle hafiften basan bir ortama girmiş ve giderek ağırlaşıyor olsanız da sonucuna değiyor. Benim gibi gittiğiniz yerleri kuşbakışı fotoğraflamayı seviyorsanız verimli olur.

3. Dominikan Kilisesi:

Rynok Meydanı’ndan ünlü mü ünlü Opera Binası’na geçişteki arada önce Barok stildeki Dominikan Kilisesi’ne, sonra Virmenska Sokağı’na giderek Ermeni Katedrali’ni göreceğiz. Dominikan Kilisesi’ni ayrıca yazmamın nedeni; bu kilisenin önünde klasik Lviv manzaralarından biri olan sahaf pazarının kurulması.

Normalde her gün kurulduğu söyleniyor; ancak bulutlu ya da yağmurlu bir havaya denk gelirseniz göremeyebilirsiniz. Güneşli ve nispeten daha ılıman ya da güneşli olan günlerde 10 gibi sıralanmaya başlıyorlar. Pazar turunuzda size eski kitaplar, Ukrayna’ya ait kullanılmayan madeni paralar ve nostaljik plaklar eşlik edecek.

4. Virmenska Sokağı:

Lviv’in tarihinden bahsederken, bu şehrin ne kadar kozmopolit bir toplumdan oluştuğunu, farklı kültürlere kucak açtığını belirtmiştim. Şehrin en kalabalık cemiyetlerinden birini de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şehre yerleşen Ermeniler oluşturuyor.

O dönemin prensi Danylo Halytsky’nin Ermeni tüccarları şehre davet etmesiyle başlayan göç süreci, Ermenilerin yıllar boyu Lviv ekonomisine yaptığı katkılarla devam etmiş. Ticaret ve zanaat konusunda şehre yenilikler getiren Ermenilerin kültürel dokusunu Virmenska Sokağı çevresinde görmek mümkün.

Fırçayla renklendirilmiş gibi duran bu sokak, aslında bir zamanlar Lviv Ermeni cemiyetinin yaşadığı bölgenin içinde yer alıyor. Virmenska’nın çoook uzun yıllar önceden kalma, rengarenk evleri sizi alıp küçük çapta bir zaman yolculuğuna çıkartırken, bir yandan da ‘acaba hangi mekanda soluklansam’ diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Yan yana dizili kafe ve restoranların gezinin en nostaljik mola noktalarından birini oluşturacağı kesin. Buradaki küçük galerilerde Lviv sanatıyla da tanışabilirsiniz.

5. Ermeni Katedrali:

Virmenska Sokağı’ndaki turu tamamladığınızda istikametiniz hemen yanı başındaki Ermeni Katedrali. Katedral; eski bir Ermeni Bankası’nda bugün şehrin en iyi steak restoranlarından biri olarak hizmet veren Mon Pius’nun olduğu ve Başpiskopos’un da oturduğu Ermeni Sokağı’nda yer alıyor.

Katedrali görmeniz konusundaki ısrarım, mimarisinde ülkemizin Doğu güzelliklerinden biri olan Ani Katedrali’nden ilham alıyor olması. Kars ziyareti yapmış olanlar aradaki benzerliği tahmin edecektir, iki yapı birbirine oldukça benziyor. İkisinin de UNESCO tarafından koruma altına alınmış olması sürpriz değil tabii ki. Küçük hali 14. yüzyılda yapılan, aldığı darbelerden sonra yıllar içinde restore edilerek büyütülen katedral Lviv’in ana turistik noktalarından da biri tabii. Katedralin kendisi kadar avlusu da ünlü. Mon Pius ve Libraria Speakeasy Jazz Bar, bizim de burada deneyimlediğimiz iki mekan oldu. Notları burada.

6. Lviv Opera Binası:

Milano’nun La Scala’sı varsa, Lviv’in de Lviv Opera House’u var. Svobody Caddesi’nin ağaçlı yolundan yürürken estetik ötesi çeşmesi ile karşınıza çıkan Opera Binası, Avrupa’daki benzerlerinden pek de farklı değil.

1900 yılında tamamlanan bu güzel mimariyi stil olarak ben en çok Milano’nun simgesi Teatro alla Scala’ya benzetsem de uluslararası arenada program ve işleyiş açısından Paris ve Viyana’ya da çok yakın tutuluyor.

Old Town bölgesi sınırlarında yer alan operanın Barok detaylı Rönesans mimarisi çevresindeki nostaljik dokuya da farklı bir manzara kazandırıyor. Tabii ki burası da Lviv’in UNESCO tarafından koruma altına alınan noktalarından biri.

Opera ve bale sanatı her ne kadar burjuva etkinliği gibi görünse de şanslıyız ki dünyanın bazı yerlerinde sanata halen çok ekonomik ve olması gerektiği fiyatlarla ulaşabiliyoruz. Lviv; opera ya da bale izlemek isteyenler, bu tarz bir sanatsal deneyim yaşamayı arzulayanlar için muhtemelen Avrupa sınırları içinde -Türkiye de dahil- karşılaşabilecekleri en uygun şehir. Burada dünyaca ünlü bale ve opera performanslarını, iyi bir yerden 150-200 Grivna arasında bir fiyata izleyebilirsiniz.

7. Potocki Sarayı

Lviv’deki her mimariyi Avrupa’nın başka şehirlerindeki önemli yapılara benzetme hastalığım bu başlıkta da devam ediyor. Tarihi bu kadar krallığa, millete ortak olmuş bir şehirde haliyle benzetmeler çok. İçini de gezebileceğiniz Potocki Sarayı, benim için Paris’teki Luxembourg Sarayı’nın bir prototipi. Çok da sürpriz değil; çünkü burası şehrin Fransız mimarisini en iyi yansıtan örneği kabul ediliyor.

Gittiğimiz gün bahçesinde pop-up kiosklardan oluşan bir etkinlik başlamak üzere olduğundan rahat rahat inceleyemedik; ancak Lviv Picture Gallery’nin bir bölümünün sergilendiği Avrupa Sanatı Müzesi’ni Potocki Sarayı’nın içinde gezebilirsiniz. Böylece, sarayın içini de görmüş oluyorsunuz. Girişi 20 Grivna; üst katı görmek için ekstra ücret ödemeniz gerekiyor.

8. Ivan Franko Parkı

Potocki Sarayı’na gelmişken, birkaç dakika uzağındaki Ivan Franko Parkı’na da gidebilirsiniz. Çok büyük bir park olmasa da Rynok Meydanı’nın kalabalığından uzaklaşmak ve yeşile doymak için iyi bir alternatif. 400 yaşını aşan park; Lviv’in ve Ukayna’nın en eski parkı olarak öne çıkıyor. İçinde keyifli bir yürüyüş parkuru ve renkli bir oyun parkı var. Zaten Lviv’in gönlümüzün sultanı olmasının nedenlerinden biri de; şehrin her köşesinde büyüklü küçüklü bol bol yeşil alan sergilemesi.

Ivan Franko Park’ı Rynok Meydanı’ndan yürüme mesafesinde olduğu için gelmesi kolay bir noktada. Tavsiyem; çevresindeki mini kafe ve büfelerden kahvenizi alıp burada tatlı bir yürüyüş yapmanız. Karşısında Lviv Üniversitesi olduğu için her daim canlı bir park, lokal yaşamı izlemek için de gayet mantıklı. Biz üniversitenin sağında kalan caddeye giderek, tercihimizi buradaki Urban Coffee’den yana kullanmıştık.

Ivan Franko Parkı’ndan çok daha büyük, şehrin en geniş parkı unvanlı, içinde gölet olan bir parkımız daha var aslında; Stryisky Parkı. Bana kalırsa, Stryisky’nin bitki örtüsü çok daha çeşitli ve etkileyici görünüyor. Google fotoğrafları da oldukça etkileyici. Gezi listemizde burası da vardı; ancak gitmeyi planladığımız gün beklenmedik şekilde sağanak yağmur ile karşılaşınca istemeyerek de olsa planı iptal etmek durumunda kaldık. Siz gidecek olursanız, bizim yerimize de bir piknik yaparsınız.

9. Kayıp Oyuncaklar Avlusu

Sıra geldi daha önce hiç görmediğimiz türden bir müzeye. Rynok Meydanı’ndan yürüyerek 10 dakikada vardığımız Kayıp Oyuncaklar Avlusu, apartmanların arasındaki tatlı görüntüsüyle bizi daha en başından etkiledi. Hikaye, yıllar önce burada unutulmuş iki oyuncağın ‘belki gelir alırlar’ diyerek bu avluda sergilenmesiyle başlıyor.

Oyuncakları geri almak için gelen olmayınca, bulan kişi bunları çoğaltıp, çevrede unutulmuş ya da kaybedilmiş oyuncakları da koleksiyona ekleyerek avluyu bir sergi alanına dönüştürüyor. Şimdi baktığınızda, hem nostaljik parçalar hem de bahçede ve açık ortamdan durmaktan ötürü trajik görünen oyuncaklar görüyorsunuz.

Okan ile gittiğimiz şehirlerde daha önce böyle bir yer ile hiç karşılaşmamıştık. O yüzden, Kayıp Oyuncaklar Avlusu’nu hafiften vintage etkili mini açık hava müzesi şeklinde tanımlıyoruz. Son olarak, çocukla gezecek olanlara da müjde; içinde bir tahterevalli, bir de salıncak yer alıyor. Binmek için çocuk olmak şart değil tabii ki. Buraya gelmişken, biraz daha tepelere çıkarak eskiden Lviv Kalesi’nin olduğu High Castle’a gidebilirsiniz. Şimdi yerinde yeller esiyor ama hani böyle panoramik bir Lviv görüntüsü iyi gider derseniz, bu not da burada bulunsun.

10. İtalyan Avlusu:

Lviv’in çoğu turistik noktasında olduğu gibi İtalyan Avlusu da Rynok Meydanı’nda, kahve işini şova dökmüş Lviv Coffee Manufacture’ın hemen yanında yer alıyor. Rönesans döneminin klasik İtalyan mimarisiyle Kornyakt Sarayı olarak da bilinen avlu, bu meydandaki diğer binalardan cephedeki 6 penceresi ile ayrılıyormuş.

İkinci katında şehrin tarih müzesi var, sadece avluyu gezmek isterseniz kişi başı 5 Grivna ödüyorsunuz. Daha çok Instagrammerlara ve İtalyan mimarisini sevenlere uygun aslında. Bahçesi keyifli, içinde ufak bir kafe de hizmet veriyor ama çok da beklenti içine girmeyin. Buradan çıkışta, yakınındaki Lviv Handmade Chocolate’a gidip fincanda çikolatasını içer, hediyeliklerinizi de alırsınız artık.

11. Lychakiv Mezarlığı:

Benzetme tutkumdan şehir mezarlığı da nasibini aldı. Aynı Paris’teki ünlü Pere Lachaise Mezarlığı gibi Lychakiv de Ukraynalı ve Lvivli ünlüleri ağırlıyor. Heykelleri ve mezar stilleri ile son derece sanatsal ve estetik bir duruşu olan Lychakiv’e giriş 10 Grivna. Bu koca mezarlıktaki rotanızı görmek ve gezeceğiniz yerleri belirlemek için girişteki ücretsiz haritalar işinizi görecektir.

Hem biraz hava alayım, hem biraz Ukrayna sanatına şahit olayım, hem de ilginç bir deneyim yaşayayım diyorsanız Lychakiv Mezarlığı da gezi listenize dahil olmaya aday. Şehir merkezine biraz uzak bir noktada olduğunu ekleyeyim.

12. Territory of Terror:

Tarihindeki farklı rejim ve ideolojilerin etkilerini uzun ve acılı bir biçimde yaşamış, totaliter ve faşist rejimlerden de fazlasıyla çekmiş olan Lviv; bu totaliter fikrin ve siyasetin etkilerini göstermek için Territory of Terror adlı müzeye de ev sahipliği yapıyor.  Önce malumunuz Nazi rejimi, sonra da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’nin etkisi ile 20.yüzyılın politik ve siyasi merkezlerinden biri olan şehrin bu tarz bir müzeyi kurması pek sürpriz değil.

Territory of Terror, bir zamanlar Nazi döneminde Yahudiler için yapılan gettoda yer alıyor. Normal olarak merkezin biraz dışında. Sovyet döneminde hapishane olarak kullanılan bu müzede, pek de iç açıcı olmayan totaliter rejimlerle ilgili süreli ve süresiz sergileri, tarihi dokümanları, kayıtları, belgeselleri, araştırma ve çalışmaları görebilirsiniz.

BONUS: Museum of Folk Architecture and Rural Life

Kayıp Oyuncaklar Avlusu’nun ardından High Castle’a gitmeye karar verirseniz, üzerine de hava açık ve güneşli ise parkta Ukrayna’nın kırsal hayatı ile tanışmak için bu açık hava müzesine gidebilirsiniz. Burası da Stokholm’deki Skansen ile benziyor. Eski tip ahşap evleri, geleneksel giysileri, ülkenin el zanaatlarını ve kırsal yaşam detaylarını tanımak da kültürel açıdan iyi bir fikir. Kapalı sergi alanları Pazartesi ve Salı günleri kapalı, park yazın 20:00’a kadar, kışın ise 19:00’a kadar açık. Girişi 30 Grivna.

LVİV’DE NEREDE NE YENİR

Lviv gibi miniş bir Ukrayna şehrinden insan bu kadar mutfak çeşitliliği beklemiyor tabii ama kültürel çeşitlilik öyle fazla ki bu konu yeme içme mevzusuna da yansıyor. Ukrayna’nın geleneksel lezzetlerini tadabileceğiniz kafe ve restoranlar olduğu gibi, gayet Avrupai konseptlerde servis veren mekanların sayısı da bir hayli fazla.

Buraya gelmenin en güzel yanı; İstanbul’da 200 TL’nin altına kalkamayacağınız alkollü masalar, burada 50 TL civarına sonlanıyor. Alkolün ucuzluğu, yemeklerin lezzeti, mekanların ambiyansı, eğlencesi ve çıldırmışçasına konsept yarışına giren barların çokluğu Lviv’de insanı tam anlamıyla mest ediyor. Kültür geziniz bir anda gurme turuna dönüşürken, ne olduğunu anlamıyorsunuz bile.

Günün sonunda bir bakıyorsunuz, mis gibi mekanlarla tanışmışsınız, ‘en iyiler’ listesindeki favori restoranlara süper lüks bir yemek yiyerek muhteşem zaman geçirmişsiniz ve tabii ki çok ama çok fazla doymuşsunuz.

Lviv’de deneyimlediğimiz ve sevdiğimiz mekanların sayısı buradan fezaya ulaştığı için bu konuya özel bir yazı daha hazırlamak gerekti. Buyrun, buradan okuyun.

LVİV’DE NEREDE KALINIR

Her Avrupa seyahatimizde olduğu gibi, Lviv’de de Guesthouse ve B&B konseptli oteller baktık, Airbnb’den merkezi lokasyonda evler aradık. Başta biraz ekonomi yapalım dedik, ama sonra ‘evlilik yıldönümü kutlayacağız, bari biraz standartları yükseltelim’ diyerek normalde pek tercih edemediğimiz ana meydan çevresindeki alternatifler arasında gezindik. İçimize en çok sinen, Rynok Meydanı’ndaki Belediye Binası’nın tam karşısındaki On the Square Guesthouse oldu. Booking.com üzerinden 3 gecelik rezervasyonumuzu yaparak konaklama için toplamda 760 TL ödedik.

On the Square gerçekten çok merkezi ve yorulduğunuz her an ‘ben bi’ 20 dakika otele çıkayım’ diyebileceğiniz bir noktada. Rynok Meydanı’nda olduğu için otelin çevresi her daim canlı ve kalabalık. Diğer taraftan, Lviv’in ana turistik noktalarına ve iyi kafelerine, restoranlarına yürüme mesafesinde. Bir daha gitsek, kesinlikle yine burada kalırız; o kadar da sevdik. Çalışan personeller İngilizce konuşabiliyor, gayet de güler yüzlü ve yardımcılar. Hiç zorluk çekmeyeceğinize eminim. Otelin linki burada.

Bundan daha ekonomik otel ve hosteller ya da Airbnb üzerinden konsept evler de bulabilirsiniz. Her nerede kalacak olursanız olun, dolu dolu ve rahat bir Lviv seyahati için konaklayacağınız yeri Rynok Meydanı’na yakın bir yerde seçmeye gayret edin.

Lviv ve diğer seyahatlerimizin tüm fotoğrafları ve mini notları için beni Instagram hesabım @nesemcelikkayadan takip edin, birlikte gezelim! Lviv’e ait tüm fotoğraflar Instagram’da #journavellviv etiketinde sizi bekliyor; gitmeden önce aşağıdakilere de göz atmanızı öneririm!

Nüfus Kağıdı ile Ukrayna: Pasaportsuz, Vizesiz, Kimlikle Seyahat yazısı için buraya tıklayın.

Lviv Yeme İçme Rehberi için buraya tıklayın.

Lviv Vlog’umuzu İzlemek için buraya tıklayın.